Türkiye'de medya ve ifade özgürlüğü üzerindeki baskılar son aylarda giderek artıyor. Gazetecilere yönelik tutuklamalar, davalar, adli kontroller ve erişim engellemeleri, basın özgürlüğünün önündeki en büyük engellerden biri olarak öne çıkıyor. Son üç aylık dönemde yaşanan ihlaller, ülkedeki medya ortamının ne kadar zorlu olduğunu gözler önüne seriyor.
Gazetecilere Yönelik Baskılar Artıyor
Türkiye'de onlarca gazeteci, Sınır Tanımayan Gazeteciler'in (RSF) 2024 Bilançosu'nda "habercilerin hareket özgürlüğünü ve zihinlerini keyfi şekilde teslim almaya dönük antidemokratik, hızla yaygınlaşan başka bir pratik" olarak aktardığı adli kontrol altında tutuluyor. Bu durum, gazetecilerin mesleklerini özgürce yapmalarını engelleyerek, kamuoyunun doğru ve eksiksiz bilgiye erişimini kısıtlıyor.
Son üç ayda, özellikle Halk TV, BirGün ve Van medyasına yönelik yargı ve polis tacizi yaşandı. En az 22 gazeteci çeşitli sürelerle gözaltında tutuldu. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınmasıyla başlayan kitlesel eylemleri izleyen haberciler, özellikle İzmir'de, "Toplantı Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet" gerekçesiyle keyfi şekilde dört gün gözaltı yaşadı.
Adli kontrol uygulamaları, gazetecileri kriminalize etmenin bir aracı olarak yaygınlık kazanıyor. BirGün gazetesi Yayın Koordinatörleri Berkant Gültekin, Uğur Koç ve Sorumlu Müdür Yaşar Gökdemir, Şubat'ta gözaltına alındıklarında Koç ve Gökdemir yurt dışı yasağı ve haftada bir gün imza şartıyla salıverildi. Araştırmacı gazeteci İsmail Saymaz'ın da pasaportuna el konulurken Halk TV sunucusu Ece Üner de yurtdışına çıkış yasağı ve imza şartıyla kurtuldu.
Gazeteci cinayetleri dosyaları da hala kamuoyu vicdanını rahatlatmaktan uzak. Hrant Dink Cinayeti Davası'nda bazı kamu görevlilerine yeniden ceza verilse de, üst düzey sorumluların zamanında sorumlu tutulmaması ve cinayet öncesi Dink'in korunmaması gibi eksiklikler tatmin edici bir sonuç alınmasını engelliyor. Uğur Mumcu Cinayeti Davası'nda ise bombayı yerleştiren Oğuz Demir'in hala yakalanamaması ve dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'ın dinlenmesi talebinin gecikmeli olarak kabul edilmesi, adaletin sağlanması önündeki engelleri gösteriyor.
Tutuklamalar ve Tahliyeler
İktidarın yargı bağımsızlığı bırakmadığı Türkiye'de, gazeteci tutuklamaları sıradan bir hale geldi. İBB Başkanı İmamoğlu'nun tutuklandığı süreçte gerçekleşen kitlesel eylemleri izleyen yedi medya temsilcisinin "Toplantı Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet" iddiasıyla hapse gönderilmesi, bu durumun en açık örneklerinden biri. Dagens ETC gazetesi muhabiri İsveçli Joakim Medin'in "silahlı terör örgütüne üyelik" ve "Cumhurbaşkanına hakaret" suçlamalarıyla tutuklanması ise sorunu uluslararası alana taşıdı.
Son üç aylık dönemde 10 gazeteci tahliye olsa da, İBB Başkanı İmamoğlu'nun gözaltına alınacağı süreçte yaygınlaşan eylemleri izledikten sonra gözaltına alınan yedi gazetecinin tutuklulukları, yaygın dayanışma sayesinde bir günde sona ermesi olumlu bir gelişme olarak kaydedildi.
- Akgül, Tar ve Akdeniz'e tutuklama, İmrek'e ev hapsi
- Toktaş'a tutuklama ve tahliye
- Gürses'e ev hapsi kaldırıldı
- Güneş'e tahliye
- Çapan'a tahliye
Soruşturmalar, Açılan/Süren Ceza Davaları, Kararlar
Son üç aylık dönemde, 55 gazeteci, köşe yazarı ve muhabir hakkında soruşturma açılması, eleştirel haberciliğin ne denli yakın yargı takibinde olduğu konusunda önemli fikirler veriyor. Cengiz Holding'in Sözcü gazetesi ve bağlı İnternet sitesinde çalışan 26 gazeteci ve köşe yazarı hakkında suç duyurusunda bulunması, iktidara yakın çevrelerin eleştirel medyaya yönelik baskısını gösteriyor.
Gazetecilere yönelik açılan ve süren davalar da endişe verici boyutlarda. Naci Sapan'a "hakaret" davası, Baransel Ağca'nın "kişisel veri" davası, Rüstem Batum'un "301" davası, Asuman Aranca'nın "Sinan Ateş" davası, Ayşenur Arslan'ın "propaganda" davası, Diren Yurtsever'e "muhbir" davası, Osman Akın ve Veysi Sarısözen'e "TMK" davası, Sinan Aygül'ün "örgüt üyeliği" davası, Özlem Gürses'e "301" davası, Furkan Karabay'a "Esenyurt" davası, Mehmet Kamış'ın "darbe" davası, Esra Solin Dal, Mehmet Aslan ve Erdoğan Alayumat'ın "örgüt" davası, Zehra Ömeroğlu'nun "müstehcenlik" davası gibi birçok dava, gazetecilerin mesleklerini yapmalarını zorlaştırıyor.
2025 yılının ilk üç ayında yargılanan 150'ye yakın gazeteciden 26'sı beraat ederken 17'si çeşitli suçlamalarla hapis cezalarına çarptırıldı. Bu durum, yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusundaki endişeleri artırıyor.
Sonuç
Türkiye'de medya ve ifade özgürlüğü üzerindeki baskılar, ülkenin demokratikleşme sürecini olumsuz etkiliyor. Gazetecilere yönelik tutuklamalar, davalar, adli kontroller ve erişim engellemeleri, basın özgürlüğünün önündeki en büyük engellerden biri olarak öne çıkıyor. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusundaki endişeler, bu baskıların daha da artmasına neden oluyor. Uluslararası toplumun ve sivil toplum örgütlerinin bu konuda daha duyarlı olması ve Türkiye'deki medya özgürlüğünü savunması büyük önem taşıyor. Aksi takdirde, Türkiye'deki medya ortamı daha da karanlık bir tabloya dönüşebilir.