Gıda Zehirlenmesi mi Vicdan Eksikliği mi? Şok İddialar!
Gündem

Gıda Zehirlenmesi mi Vicdan Eksikliği mi? Şok İddialar!


20 November 20255 dk okuma4 görüntülenmeSon güncelleme: 20 November 2025

Son zamanlarda artan toplu gıda zehirlenmesi vakaları, sadece birer talihsizlik mi, yoksa daha derin bir sorunun işareti mi? Yazar Baki YAYA, bu durumu "Gıda Zehirlenmesi Değil, Vicdan Zehirlenmesi" başlığı altında ele alarak, çarpıcı tespitlerde bulunuyor. Artık haberleri açmaya insanın eli varmıyor. Düğünlerde, mevlütlerde, sokaklarda satılan yiyeceklerden zehirlenme haberleri sıradanlaştı. Uzmanlar, her 10 kişiden 7-8'inin hayatında en az bir kez gıda zehirlenmesi yaşadığını belirtiyor. Peki, bu sadece bir tesadüf mü, yoksa vicdanını kaybetmiş bir sistemin sonucu mu?

3-5 Kuruş İçin Bir Ömür

İşin özünde, bazı insanların daha fazla kazanmak için, kendi çocuklarına yedirmeyecekleri kalitedeki malzemeyi millete "yemek" diye sunmaları yatıyor. Ucuz olsun diye bozulmaya yüz tutmuş ürünler, uygunsuz koşullarda saklanan etler, sıcakta bekleyen mayonezli soslar... Kimsenin kazanacağı birkaç kuruş, bir insanın canından daha değerli olamaz. Ancak, kimi işletmeler kârı insan hayatının önüne koyuyor. Bu noktada mesele sadece gıda güvenliği değil, hangi değere kulluk ettiğimiz sorusuna geliyor. Para mı, hız mı, gösteriş mi, yoksa insana verilen ilahi emanet mi?

Tohumu da Nesli de Bozan Zihniyet

Kur'an'da, sanki bugünü anlatır gibi bir tipolojiden bahsediliyor: "Yetkiyi eline alınca, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmak, ürünü ve nesli tahrip etmek için koşturur. Allah ise bozgunculuğu asla sevmez." Ayette özellikle iki şeye dikkat çekiliyor: "harse" (ekin, ürün, yani gıdanın kendisi) ve "nesl" (insan nesli, yani gelecek kuşaklar). Bugün küresel ölçekte yürüyen gıda politikalarına baktığımızda, bu ayetin çerçevesi daha da netleşiyor: Gıdanın silaha dönüştürülmesi, tohumun genetiğiyle oynanıp şirketlere tescil ettirilmesi, GDO'lu tohumlarla hem toprağın hem de insan sağlığının riske atılması. Yani sadece tabağımıza konan yemek değil, tohumun hafızası ve neslin geleceği ile de oynanıyor.

Çözüm: Sofrayı Düzeltmek, Vicdanı Korumak

Peki ne yapmalı? Sadece şikayet etmek çözüm değil. En azından üç cephede bir bilinç inşası şart:

  • Devlet ve denetim cephesi: Gıda mevzuatında insan sağlığını merkeze almayan her madde gözden geçirilmeli. Toplu yemek, hazır gıda, sokak satıcıları konusunda denetimler ciddiyetle uygulanmalı, ihlallerin cezası caydırıcı olmalı.
  • Üretici ve esnaf cephesi: "Nasıl olsa kimse anlamaz" devri kapandı. Her lokma bir şahit; ya lehine konuşacak ya aleyhine. Kendi evinde çocuğuna yedirmeyeceğini, başkasının çocuğuna yedirmek, sadece hukuki değil, uhrevi bir suçtur.
  • Tüketici ve aile cephesi: Mümkün olduğunca yerel, mevsimlik, az katkılı ürünlere yönelmek, "Daha az ama daha temiz" prensibini sofraya taşımak, çocuklara küçük yaştan itibaren gıdanın kıymetini, katkı maddelerini, etiket okuma kültürünü öğretmek.

Sofrana koyduğun, yarınını yazar. Toprağı zehirlersen, nesli zehirlersin. Gıdayı ucuzlatayım derken, insan ömrünü ucuzlatırsın. "Bir şey olmaz" dediğin her lokma, belki de birinin son lokması olur. İnsanın sağlığı bu kadar ucuz olmamalı. Birilerinin kâr grafiği, bir çocuğun kalp atışından daha kıymetli olamaz. Belki de tam vakti: Önce soframızı, sonra sistemimizi, "harse ve nesl" emanetine göre yeniden düşünelim. Zira Allah bozgunculuğu sevmez.